Neden Gereklidir?
Hiç kuşkusuz “tasarım” mimarlık denildiğinde akla gelen ilk olgudur. Öyle ki çoğumuza göre mimarın ilk ve en önemli görevidir tasarlamak; yoktan var etmek. Nedeni ise basit: kişisellik ön plandadır ve mimar eserinde imzasını görmek ister. Haklıdır da! Çünkü ortada bir sorunsal vardır ve buna herkesin farklı bir açıdan yaklaşması oldukça doğal bir dürtüdür. Haliyle çözümün kişisel olması beklenir, hatta verdiği cevaptaki başarısı çoğu zaman bu sübjektif yaklaşımın altında aranmaktadır. Peki, bugünün mimarlık dünyasındaki sürekli rekabet ortamı, salt kişiselliği başarıda tek faktör olarak halen koruyabilmekte midir? Farklı tarz ve yaklaşımlarıyla, bugün mimarlık dünyasına global ölçekte liderlik eden mimarlar, başarılarını sadece ve sadece iyi mimar olmalarına mı borçludurlar sizce? Yoksa mimarlık sadece kişisel olmaktan çıkıp kurumsal olma yoluna mı girmiştir? Hiç kuşkusuz yapı-üretim süreci bünyesinde barındırdığı ve sayısı her geçen gün artan oyuncuları ile oldukça karmaşık bir süreçtir. Sürekli bir devinim içinde olan sektör bu hızlı değişime ayak uydurabilenlerle yoluna devam etmektedir. Son iki yüzyıl göstermiştir ki, mimarların genel yapı-üretim süreci içerisindeki rolleri, yapı-üretim taleplerindeki dramatik değişimlerden dolayı ciddi sektelere uğramıştır. Mimarlar ne yazık ki, kendi büroları içerisindeki lider konumlarına karşın, son yüzyılda bina yapım süreci içindeki geleneksel lider konumlarını kaybetme tehlikesi ile karşı karşıyadırlar ve buna ek olarak süreçteki bu değişim mimarlar gibi en çok tasarım odaklı profesyonel hizmet firmalarını etkilemektedir. Nedir peki bu stratejik konumu kaybetmedeki temel neden? Elbette farklı perspektiflerden bakıldığında birçok neden saymak mümkün. Fakat meslek otoritelerince ortaya atılan en önemli noktadan bahsetmek istiyorum: yönetsel konulara olan ilgisizlik ve tasarımın hep ve sürekli tek kaygı noktası olması. Öyle ki bu dinamik sürecin yarattığı diğer oyuncular (Project Manager, Quantity Surveyor, Facility Manager... vb) yönetsel becerilerini diğer tasarım odaklı hizmet firmalarına karşı bir silah olarak kullanmakta ve pazarda daha aktif pozisyon ve komisyon elde etmektedirler. Dikkat çekilmesi gereken bir başka nokta ise, bu oyuncuların başarısı sadece iş kaybına değil aynı zamanda mimar için olmazsa olmaz müşteri ile doğrudan diyaloglara da etki etmektedir. Öyle ki mimar her geçen gün kaybettiği pozisyonuna paralel olarak müşteri ile arasına yeni oyuncuların girmesine engel olamamakta, tasarımını müşteriye anlatmakta ve kabul ettirmekte zorluklar yaşamaktadır. O zaman sorulması gereken soru şudur: Tasarım firmaları, kişisel tasarım diline ve salt bu noktadaki başarısına dayandırdıkları işletmelerini rekabet avantajları kurmak adına kurumsal bir kimlik kazandırarak daha etkin bir şekilde nasıl yönetebilirler? Her ne kadar yönetim sözcüğü mimarlık dünyası için halen yabancılığını korusa da “mimarlık yönetimi” kavramı 1960’lardan beri batıda kullanılmakta olan bir terimdir. Brunton, Baden Hellard ve Boobyer ilk tanımlamalarında mimari yönetimin ofis yönetimi ve proje yönetimi olarak iki esas parçadan oluşuğundan bahseder. Onlara göre ofis yönetimi projelerin hazırlanması ve organize edilmesi için zemin hazırlar. Prensipte benzer hedefleri olan bu iki yönetim, uygulama ve teknik açıdan farklılıklar göstermektedir ve mimari yönetim çatısı altında birleşirler1. Konu ile ilgili birçok farklı tanımlamaya ve yaklaşıma rastlamak mümkün. Freling, mimari yönetimi ürüne ulaşmak için oluşturulan ofis kültürünü genişleten bir araç olarak görürken2, Emmitt mimarın kişi ve kurumlarla olan diyaloguna gösterdiği duyarlık ve katkısının altını çizmektedir3. Global ölçekte konuyla ilgili ilk önemli toplantı 1992 yılının Kasım ayında Glasgow’da ve ardından 1993’te Eindhoven ve Antwerp şehirlerinde gerçekleştirilmiştir. İlk olarak akademisyenlerin ilgisini çeken ve daha çok tanımı ve uygulama alanları üzerine tartışmaların gerçekleştiği bu toplantılar çok geçmeden akademik ortamda da kendine yer etmeye başlamıştır. Mimarlık dünyasında başarı yolunun sadece iyi tasarım yapmaktan geçmediğini, gelecek nesil mimarlarının ofis ve proje yönetimini tasarım kadar ciddiye almalarının gerekliliğini vurgulamak isteyen İngiltere’deki Nottingham Üniversitesi 79/80 döneminde yüksek lisans ve doktora düzeyinde mimari yönetim programları başlatmıştır. Son 50 yıl içerisinde gerek RIBA yayınları gerekse akademik ortamdaki çalışmalar ile mimari yönetim bugünün batı dünyasını meşgul eden ve aynı zamanda meslekteki herkes tarafından dikkate alınması gereken bir konudur. Peki akademik ortamda bu kadar yer bulan bu kavram ofisler bazında nasıl ele alınmaktadır? Bu soruyu cevaplayabilmek için öncelikle dünyanın önde gelen ofislerinin bugünkü büyüklüklerinin farkında olmak gerekmektedir. Sanırım Architectural Journal dergisinin 2005’de yayınladığı Britanya içerisindeki lider firmaların yıllık gelirlerini gösteren aşağıdaki tablo fikir sahibi olmamız için yeterli olacaktır.
Tablo bize açıkça göstermektedir ki bugünün lokomotif mimarlık ofislerinin hedefleri, yapı ve buna bağlı büyüklükleri son elli yıl içerisinde ciddi değişimler göstermiştir. Dünya pazarında rekabet etmeyi kendisine hedef olarak seçen mimarlık ofisleri 3-5 kişilik tasarım atölyelerinden yüzlerce farklı disiplinlerden kişinin bir arada çalıştığı servis kurumlarına doğru bir değişimle yüzleşmek durumundadırlar. Artan sayı, iş hacmi ve ekonomik büyüklük çok doğaldır ki yönetilmek ve organize edilmek ihtiyacını doğurmaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, genel yönetim bilgilerinin tasarım odaklı hizmet firmaları için her zaman geçerli olamadığı ve mimarlık yönetiminin bu boşluğu doldurmak için tartışıldığı ve geliştirildiğidir. Tasarım, pazar, proje, insan kaynakları, kalite, bilgi... vb konular, mimari yönetim şemsiyesi altında tasarım hizmetinin kendine özgü sorunsallarını modern yönetim teknikleriyle özdeşleştirerek yönetilmelidir.
Elli yıllık bir geçmişi olmasına rağmen aktif batı dünyası için dahi çok yeni bir kavram olan mimari yönetim olgusunun bugün sektörün lider firmaları tarafından dikkatle incelendiğini ve konuyla ilgili gerekli departmanların şirket bünyelerinde kurulduğunu görmekteyiz. Avrupa Birliği süreci içerisindeki Türkiye’de uluslararası rekabetin bir parçası olmayı hedefleyen Türk mimarlık ofisleri rekabet düzeylerini koruyabilmek için mimari yönetim tekniklerini çok geçmeden ofis içerisindeki günlük yaşama entegre etmek için gerekli altyapıyı hazırlamalıdırlar. Elbette burada sorumluluk sadece işverene düşmemektedir. Konunun öğrenciler ve meslektaşlar tarafından da iyi kavranması sistemin hızlı işlemesi açısından oldukça önemlidir. Avrupa ve Amerika’daki mimarlık fakültelerinde son on yıldır işlenmekte olan yönetim teknikleri bir an önce Türk Üniversitelerinin müfredatlarına da girmeli ve özellikle Mimarlar Odası etkinliklerinde konuyla ilgili bilgilendirmeler yapmalıdır.
Tasarım, mimarlık dünyası için önemlidir, var oluşunun nedenidir ve hep öyle olacaktır. Fakat var oluşunun tek aracı değildir artık. Mimarlık kişisel önceliklerden çıkıp kurumsal becerilerin bir ürünü olmaktadır ve takım oyununu değişen şartlar altında iyi oynayabilen kazanacaktır hiç kuşkusuz. Türk mimarlık ofisleri için bu ülkede yapılacak daha çok iş olduğunu görmek bir beceri değildir artık ve bu pazarı kaynaklarımızı yönetemediğimiz için yönetebilen diğerlerine kaybetmeyi hiç birimiz istemeyiz sanırım? Umarım yanılmıyorumdur...
Yazan: Alper Gökhan Erdem - Arkitera